Bu güne kadar ümmeti Tasavvufun güzel ahlak olduğu yolunda propagandalarla kandırdılar. Öylesine bir propaganda yaptılar ki sanki Kur’an ve Peygamberimizin hadislerinde bir eksiklik var da Tasavvufta bulunan sahtekarlar sayesinde o eksik kısım tamamlanıyor.
Ümmetin önüne alim diye sürdükleri birkaç tarikat erbabı üzerinden koskoca sömürü düzeni, bir anda sektör olarak milletin başına bela kesildi. Öylesine bir sektör ki bu sektörde yalanın, fuhşun, iftira ve tekfirin biri bin para…
İşte sahtekarlığın, yalanın ve aldatmanın ilginç bir örneği daha... A9 ekranlarında bir şeyh müsveddesi Şeyh Ahmet Yasin…
İlim mahallesinde tutunamayan papazların son günlerde başına taktığı kavuk, sırtına aldığı cübbe ile İslam mahallesinde tereciye tere sattığına şahit oluyoruz.
HIZIR, HZ. İBRAHİM'İN TEYZESİNİN OĞLU...
Müsvedde şeyhin tipine, ciddi ciddi konuşmasına bakarsanız pek bir alim sanırsınız. Gerçekten bu şarlatan alim mi, gelin sözlerini bir bir tahlil edelim:
Şeyh müsveddesi diyor ki: “(Hızır) Hz. İbrahim’in teyzesinin oğludur. Ordularının komutanı idi. O günkü vazifesi. Zülkarneyn (as) ile doğuya batıya güneye kuzeye seferler yaptı... Şimdi de manevi orduların komutanı olarak yine başta. Teslim olanlara yolundan gidenlere yol ve yordam gösterdiği gibi ilahi ikram ve taktikleri gösteren zattır. Lübnan, Mısır ve Suriye’deki olaylarda halen vazifeli. Suriye’de gene görevli. Onlar için zaman ve mekan mefhumu çok farklı. Cemaatimizin içersine giriyor. Tüm cemaatlerin içerisinde görevli. Raporlarını 40 günde 1 defa Resulullah (sav)’in huzurunda hepsi istişareye açılıyor. (Adnan Oktar'ı kastederek) Sizin cemaatinize de manevi ilim akıttığını ben biliyorum…”
Böyle diyor gaybe müttali sahtekarımız. Hızır ordularıyla Müslümanları destekliyormuş. Bereket versin ki Hızır efendi Müslümanları destekliyor. Ya bir de desteklemese halimiz nice olurdu bilemeyiz. Ama anlaşılan Hızır bu ara yanlışlıkla Yahudi ve Hristiyan birlikleri destekliyor olmalı ki ehli küfür Müslümanlar üzerine her daim galip geliyor...
Hz. İbrahim (as) hakkında 1400 küsur sene önce Yahudi ve Hristiyanlar tartışır, ayet dışında Peygamberimiz dahi konuyla ilgili tek bir açıklama dahi yapmazken müsvedde şeyhimiz bırakın Hz. İbrahim’i, teyzesinin oğlu olan Hızır’ı bile çözmüş.
Hz. İbrahim’in bu durumu ayette şöyle geçer:
“İbrahim, ne yahudi idi, ne hıristiyandı: ancak, O hanif (muvahhid) bir müslümandı, müşriklerden de değildi.” (Ali İmran, 67)
Hızır hakkında söylenenler uydurma olduğu gibi Kehf Suresi’nde “Kullarımızdan bir kul” tabiri dışında Allah’ın hiçbir bilgi vermediği bir varlık hakkında tarikat erbabının bu kadar bağlamada bulunması cehaletlerinin ötesinde Allah’a birer iftiradır. Allah'ın hakkında hiçbir bilgi vermediği bir varlık hakkında bu kadar çok üfüren bir insanın Müslüman olması beklenemez. Bu sahtekarların durumu Kalem Suresi’nde şöyle dile getirilir:
“Size ne oluyor? Ne biçim hüküm veriyorsunuz? Yoksa elinizde okuduğunuz bir kitap var da orada dilediğinizin sizin olacağı mı yazılı? Yoksa, "Neye hüküm verirseniz o mutlaka sizindir" diye tarafımızdan lehinize verilmiş, kıyamet gününe kadar geçerli kesin sözler mi var? Sor onlara: İçlerinden kim buna kefil oluyor? Yoksa onların (kendilerine akıl veren) ortakları mı var? Doğru söylüyorlarsa haydi getirsinler ortaklarını!”
(Kalem Suresi, 36-41)
Allah’ı hayatın dışına itip ne olduğu belli olmayan bir varlık üzerinden Müslümanlarla dalga geçercesine Müsvedde şeyhimiz kan gölüne dönmüş İslam ülkelerinde Hızır denen kişinin iş başında olduğunu söylüyor. Öylesine bir Hızır ki tüm İslam ülkelerinde görev başında ve tüm cemaatlerin de içinde yer alabiliyor. Yani Allah’a eş bir Allah bu Hızır denen varlık. Tabi Hızır ile ilgili Kur’an ve sünnetten tek bir delil getiremeyen müsvedde şeyh ve aynı cenahta yol alan Adnan Oktar bulduğu sahtekar şeyhlerin anlattıklarından yola çıkarak böyle bir varlığın olacağına dair milleti inandırmak için özel bir gayret gösteriyor. Bunların hali tam da Ali İmran Suresi 67. ayetteki Yahudi ve Hristiyanların haline benziyor. Adnan Oktar ile Hızır inancında olan tarikat erbabının ahlakı tam da Yahudi-Hristiyan ahlakı. Kendileri önce bir şeye inanıyorlar. Daha sonrada Allah'ın hayal ettikleri şeyi bir noter gibi tastik edeceğini bekliyorlar.
Hızır efendi 40 günde 1 raporlarını Peygamberimize sunuyormuş. Hayali kahramanımız çağ atlamış olmalı ki artık rivayet etmeyi bırakmış çağdaş insanlar gibi rapor tutuyor ve peygambere sunuyor. Nasıl Peygamberse bu, dünyada olandan bitenden habersiz, saf saf bekliyor ki Hızır rapor getirse de bir baksak ümmet ne halde… Ve haşa ne zalim peygamberse sadece raporları tetkik etmekle meşgul. Gelip ırzına geçilen, yuvası talan edilen, denizlerde göllerde boğulan, bombalar altında can veren sakat kalan milyonlarca Müslümanın halini seyrediyor ama asla yardım etmiyor.
Şeyh müsveddesi acaba "(Ey Rasulüm) sen (a daveti) ölülere duyuramazsın..." (Rûm, 30/52) âyeti ile, "...Sen kabirde bulunanlara işittirecek değilsin. " (Fâtır, 35/22) ayetlerini duymuş mudur? Bu ayetleri tarikat erbabı vahye kalbi kapalı olanların tarif edildiği şeklinde tarif edip ölülerin işittiğine dair birkaç hadisi zikretselerde şu ayet kendilerine en güzel cevaptır.
“'Vah, eyvah başımıza gelenlere! Ölüm uykumuzdan bizi kim dirilterek uyandırdı? Rahman olan Allah’ın va’dettiği tehdidi bu imiş, sorumluluklarını yerine getirmek üzere gönderilen peygamberler de doğru söylemişler.' derler.” (Yasin, 52) ayetini nedense Hızırcı zevat hiç görmek istemez. Demek ki peygamberler de dahil vefat edenler kabirlerinde bir ölü olarak bulunuyor. Sur’a ikinci üfürülüşle birlikte ölüler diriliyor. Ölü iken hiçbir şeyden haberdar olmadıklarındandır ki ayet inkarcılardan örnekle dirilmenin şaşkınlığını tasvir ediyor. Eğer o gün dirilenler önceden duyma işitme durumunda olsaydılar vefat edenler böyle bir şaşkınlık yaşayabilirler miydi?
MÜSVEDDE ŞEYHİMİZ ALLAH'TAN DOĞRUDAN VAHİY DE ALIYOR
Müsvedde şeyhin şu konuşmaları da Allah’tan doğrudan vahiy aldığının delili:
“Sizin cemaatinize de manevi ilim akıttığını ben biliyorum… Size karşı muhabbetim çok iyi, dua ediyorum… Bana bazı kapılar sınırlandı artık. Bu da bir imtihandır. Bu vazifeyi bir kere üstüme aldım. İstifa edemem. İstifa edeni gönderiverirler öbür tarafa. Madem ben buraya oturtturuldum. Dua makamındayım. Hizmet makamında olanlara gece gündüz dua ediyoruz ki Allah sizi muzaffer eylesin. Çok büyük bir hizmet ortaya çıkardınız. Yapmış olduğunuz bir hizmetle sizi övdüm. 360 kadar eser çıkardınız. 60 lisana çevirdiğiniz duydum... Siz o derece doğru hizmet yapıyorsunuz ki bundan dolayı yargılanıyorsunuz. Bundan büyük hizmet olur mu? Siz Allah için o derece koşuyorsunuz ki ameliniz kabul olmuş, ameliniz müsibet getiriyor… Siz eğri yolda olsaydınız sizinle kimse uğraşmazdı. Sultanımız şeyh Nazım Hazretleri her zaman size dua ediyor. "Ben şahidim. Cenabı Allah onlara özel bir vazife verdi" diyor. Bana da devamlı dua etmemi tavsiye etti. Dua ediyorum. Herkese de A9 kanalını takip etmelerini tavsiye ediyorum.
Görüldüğü gibi müsvedde şeyhimiz başkasından değil tıpkı bir peygamber gibi Allah’tan bu görevi almış. Adnan Oktar’ın ise doğruluğundan o kadar eminler ki içinde bulundukları rezil hali kendisi gibi müsvedde şeyh Nazım Kıbrisiden delil ile “Allah onlara özel görev verdi. Ben şahidim” diyerek söz ediyor. Yani Şeyh Nazım Kıbrısi aracısız bir şekilde Allah’tan vahiy alıyor, levhi mahfuza da muttali ki Adnan Oktar ve ekibinin özel görevli olduğunu söylüyor.
ALLAH İLE KAMUFLE EDİLEN VATİKAN VE UZANTISI ŞER GÜÇLER
Bu yalancılara her hangi bir vahyin verilmeyeceği ortada iken geriye tek bir seçenek kalıyor: O da kendilerine görev veren bazı şer odaklar. Öylesine yüzsüzler ki Vatikan ve uzantısı şer güçlerin görevlendirmesini, her yalana hasret tarikat erbabı içinde Allah tarafından görevlendirilmekle kendilerini pazarlıyorlar.
Sahtekarlığa bakın ki bu tarikat erbabı İslam’ı anlatmak için alnının damarı çatlayan ilim erbabını modernist, reformcu, vahhabi, şii, selefi deyip aşağılıyor. Ama diğer taraftan İslam ile uzaktan yakından alakası olmayan, her tarafından yalanlar akan, bid’at ve hurafelerle dolu din anlayışını ekranlardan ümmete enjekte eden Adnan Oktar’ı ise hak yolda görüp onun kedicikleriyle nahoş halini ise seyredilmesi gereken ekran olarak tavsiye edebiliyor.
İşte tüm iğrençliği ile tasavvuf ve temsilcileri...
Kaynak: Dinihaberler.com / Özel Haber
http://
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder